Pir Sultan Abdal düşünce ve inançlarını, duygularını, yalın ve sade bir Türkçe ile en anlaşılır biçimde döneminin halk yığınlarına aktarmıştır. Şiirlerinin büyük bir kısmı, onları Osmanlı zulmüne başkaldırı hareketi ve kuruluşta Safevi devletinin sahiplendiği Kızılbaş siyasetine çağrıdır; bu siyasetin propaganda aracı olmuştur
Unutmayalım ki, Osmanlı mutlak teokratik yönetimine karşı toplumsal başkaldı-rıların temelinde sosyo-ekonomik nedenler yatmaktadır ve isyancı Kızılbaş halk-lar çoğunluğunun, Sünni halklardan bağlaşıkları da az değildi. Sazıyla ve sözüyle köy köy, kasaba kasaba ve yaylak yaylak dolaşan Pir Sultan Abdal, İslamın zahi-ri ve batıni inanç ilkeleriyle örgülediği şiirlerini bu topluluklara da okuyor ve okutuyordu.
Şah İsmail'in ölümünün ardından, Hacı Bektaş Veli Dergahı'nı Erdebil'in önüne geçirme ve merkez yapma siyasetini cesaretle ortaya atıp savunan Pir Sultan Abdal, Osmanlı'nın Bektaşileri ve Alevileri birbirinden ayırma ve parçalama gayretini boşa çıkarmış, Dergah postnişini Kalender Çelebi'yi ezilen Anadolu Alevi kitlelerinin kurtarıcı “Şah”ı olarak görüp, onun övgüsünü yapmıştır. Bektaşi ve Alevileri tam birliğe yöneltmiştir. Ve de, inançları doğrultusunda başını vermek-ten çekinmeyen Alevi halk topluluklarını Muhammed-Ali, Hüseyin, Ehlibeyt, On İki İmam sevgisi; Muaviye Yezit Mervan laneti, yani “Tevella ve Teberra” simge-leri içinde Kalender Şah’ın çevresinde toplama, birleştirme çağrıları yaptığı anla-şılıyor.
Şiirlerine simgeleri öylesine ustalıkla yerleştirmiştir ki, bunlar adeta Pir Sultan’ı koruyucu örtü olmuşlardır.
Pir Sultan Abdal yaşadığı dönem, özellikle ilişkide bulunduğu halk hareketleri konusunda üç tartışmalı görüş bulunmaktadır: Birinci görüşe göre, Pir Sultan 2.Bayezit (1483-1512), Yavuz Selim (1512-1520) ve Kanuni Süleyman (1520-1566) dönemlerinde Alevi halk kıyımlarını yaşamış; Şah Kulu'ndan başlayarak, Kalender Şah dahil birçok başkaldırılara tanık olmuş ve içinde bulunmuştur. Ka-nuni'nin İran seferi sırasında uyguladığı köylü-Alevi kırımı sonucunda idam edil-miştir. Yani Pir Sultan 1475/80 ile 1547/50 yılları arasında yaşamış oluyor. Bu gö-rüşün gerçeğe yakın olma ihtimali çok büyük./p>
İkinci görüşün iddiası, Pir Sultan'ın, Aziz Mahmut Hüdai'nin 1.Ahmet'e yazdığı mektupta adı geçen Hızır Paşa tarafından, 1603-1608 yılları arasında astırıldığı-dır.
Üçüncüsü ve son zamanlarda en çok kabul görmüş olanı ise, ilk kez araştırmacı İlhan Başgöz'ün S.Eyuboğlu'nun Pir Sultan Abdal derlemesine yazdığı önsözde ortaya attığı görüştür. (Bkz. S.Eyuboğlu, Pir Sultan Abdal, İstanbul-1983, s.11-56) Bu sava göre, Pir Sultan Abdal, 1577-78'de 50 bin kişiyi toplayarak Osmanlı'ya büyük bir başkaldırı hazırlıklarına girişen ve yönetimi dehşete sokan “Düzmece Şah İsmail” hareketiyle doğrudan ilişkisi yüzünden, 1588-90 yılları arasın-da Sivas'ta valilik yapmış Hızır Paşa tarafından asılmış olabileceği savıdır. Bu düşünce Mehmet Bayrak tarafından biraz daha da geliştirilmiş görülmektedir. (Bkz. Mehmet Bayrak, Pir Sultan Abdal, Ankara-1986, s.111-133)
Devrimciler Pir Sultan'ın kavga şiirlerini kendilerine bayrak yaparken, onu Alevi-liğinden soyutlamaya çalıştılar. Sünni bağnazlar ise son günlerde büyük ozanın engin Ali sevgisini çarpıtarak, Alevilerin Müslümanlığını korumak(!) adına, - daha doğrusu onları Şii görmek istedikleri için - Pir Sultan'ın “Alevi olmadığı-nı”söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir. Ama, Pir Sultan bunlara kendisi karşılık ve-riyor:
Ezelden divane etti aşk beni
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
Niçin dahledersin tarık düşmanı (tarık:yol)
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
İmam-ı Ali'dir ayn-ı bekadır (daimi, sonsuza kadar gören-gözdür)
Pir elinden zehir içsem şifadır
Yardımcımız Muhammed Mustafa'dır
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
İmam Rıza'nın ben envariyim (nurlarındanım)
Şah-ı Kerbela'da doğan Ali'yim
Münkirin yezidin Azrail'iyim
Hüseyni'yim Alevi'yim ne dersin
Ulu ozan en yüce konulardan en basitine kadar iner, güzelim nefeslerini, deyişle-rini, güzellemelerini her insanın beğenisine sunar. Pir Sultan Abdal Alevi'dir, Ali ve Ehlibeyt sevdalısıdır. Aşk deryasını boylamış, ummana dalmıştır. Bu sevda onu aşk harmanında savurmuş, elenip yoğrulmuş ve kazanda piştikten sonra kendini ortaya koymuştur. Ayin-i Cem bülbülüdür asıl, Ali Meydanı'nda öter ve inci mercanlarını orada döker. Bu kadarla kalmaz, eksiğini noksanını da döker bu meydana, özünü Dâr'a çeker:
Pir Sultan'ım yeryüzünde
Hiç hata yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Dâr'ına durmaya geldim
Pir Sultan Abdal, paşa olmuş yezitleşmiş eski bir talibinin(!) darağacında, inanç ve düşünceleri yüzünden can vermiştir “Şah” diye diye.
Yürü bire Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
Gün olur bir gün devrilir
(...)
Şah'ı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han’a
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır
1516 ya da 1518 yılında Balım Sultan'ın ölümüyle Mürşid postuna oturmuş olan Kalender Şah'ın kişiliğinde Alevi-Bektaşi halk yığınları liderini bulmuştur.
Pir Sultan, aşağıdaki nefeste Kalender Şah'a seslenmektedir. “Aman mürvet” di-yerek onun kapısına gelmiş, Pir'inin huzurunda özünü dâr'a çekmiş, hatalarını bir bir saymaktadır. Kendini düşkün görüp, Pir'ine yalvarmaktadır. Hatta vaktiyle “Hacı Bektaş oğlunu (Balım Sultan kastediliyor olmalı) günahkar” görüp (Der-gah'tan) uzaklaşmasından dolayı kendi kendine “yüzü kara” (iftiracı) nitelemesini yakıştırmaktan bile çekinmiyor. Pir Sultan Abdal, Pir Meydanı'nda özü dârda, müthiş bir özeleştiri vermektedir:
Zahir batın On'ki İmam aşkına
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pirim nazar eyle şu ben düşküne
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Bakmaz mısın cesedimin nârına
Elim ermez oldu cihan kârına
Yüzüm yerde geldim durdum dârına
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Hacı Bektaş oğlun günahkar gördüm
Aradım isyanımı özümde buldum
Yüzümün karasın elime aldım
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Erenler yolundan bir taş kaldırdım
Gönül bahçesinde gülün soldurdum
Bugün eksikliğim nefsi öldürdüm
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan’ım eydür karşımda durma
Gidip münkirlerle yol erkan kurma
Alnımın karasın yüzüme vurma
Aman Şah'ım mürüvvet deyü geldim
Pir Sultan Abdal kendini Şah'ına, yani Piri Kalender Sultan'a bağışlattırdıktan sonra, nefeslerini, düvazlarını en etkin propaganda silahı olarak kullanmaya baş-lamıştır. Sazı elinde sözü dilinde dağlar aşmakta, ülkeyi köy köy, oba oba dolaş-maktadır. Artık Kalender; Şah'tır, Sultan'dır, Hacı Bektaş ve dört gözle beklediği Ali'dir O. Onun kişiliğinde Hacı Bektaş Veli'yi gördüğünü Pir Sultan Abdal şöyle di-le getirir:
Kuş olup güvercin donunu geyen
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Mucizatın cümle aleme bildiren
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
(...)
Pir Sultan Abdal’ın cisminde cansın
Gönlümün evinde kurulu hansın
Urum'un içinde sen bir Sultan’sın
Uyan dağlar uyan Ali'm geliyor
Kalender Şah’ın kurtarıcı lider olarak gelmekte olduğunu bildirirken, çekimser duranlara ve korkanlara güven veriyor. Onları bıkmadan-usanmadan, toparlanıp ayaklanmaya çağırıyor:
Muhammed Mehdi'nin hak sancağını
Çekelim bakalım nic'olursa olsun
Teber çekip münkirlerin kanını
Dökelim bakalım nic'olursa olsun
(...)
Münkirlerin sarayını yıkalım
Yıkalım bakalım nic'olursa olsun
***
Serden başka benim sermayem yoktur
Verelim gaziler İmam aşkına