1- Alevi, Şia-i Ali (Şî'atu Ali) veya kısaca Şia
Ali yandaşları Hareketi, Gayrı Sünni (heterodoks) İslam. Sünni din adamlarının Şia’yı, Ehl-i Bid’at (Peygamber zamanından sonra dinde meydana çıkan şeylere inananlar) diye adlandırdığı da olur. Osmanlı tarihî kayıtlarında ise Ehl-i Rafz (Râfızî yani Hz.Ebübekir, Ömer ve Osman’ın halifeliğini kabul etmeyenler) diye adı geçer.
Şia kelimesi Arapça bir kelime olup, Ş-Y-A kökünden türemiştir. Sözlükte, miktar, aslan yavrusu, bir iş üzere toplanan bir kavim, fırka, yayılmak gibi anlamlara
gelmektedir. Bu kelime Kur’an’da da yardımcı, taraftar, topluluk, grup gibi anlamlarda kullanılmıştır (En’am, 6/65; Hicr, 15/10; Meryem, 19/69; Kasas, 28/4). Kavramın, henüz İslam’da ayrışmaların ifade edilmediği dönemde, Araplar tarafından Şia’t-u Benî Ümeyye, Şia’t-u Ali, vb... tamlamalarında olduğu gibi ‘taraftar’ anlamında kullanıldığı bilinmektedir.
Bu Bâtınî İslam yoruma göre Vahiy Hz. Muhammed’in Hakk’a kavuşmasıyla sona ermedi. Tabii ki Allah, Kuran’da, Muhammed’den sonra peygamber gelmeyeceğini, dolayısıyla vahiy gelmesinin de mümkün olamayacağını açıklamıştır. Ancak gelen vahiylerin tebliği, yorumlanması ve ilahi hükümlerin dünyada yaşama geçirilmesi işlemi henüz tamamlanmadı. Aleviler bu durumda Peygamber’in imamet ve velayetinin devamı zorunludur. Allah’ın hükümleri henüz dünyaya hâkim kılınmadığı sürece bu görevleri icra edecek bir imama ihtiyaç olduğu ortadadır. İmamın varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar, yolun özünü meydana getirir.
Bâtınilik temeli üzerinde, vahdet-i vücut/vahdet-i mevcut ve ruh göçü felsefesi bütünleşti. Hoşgörü temeline dayalı, esnek ve yaratıcı bir dervişlik anlayışını da geliştirerek merkezi yönetimle, otoriteyle çelişkisi olan tüm toplum insanlarını kucaklayan bir dünya görüşü yarattı.
Tarihi süreçten sadece bugünü ele alırsak genel anlamda Alevi veya Şî'at-ü Ali veyahut kısaca Şia diye adlandırdığımız inanç , CİA’nın 2005’te verdiği rakkamlara göre dünyada 400 milyon insanın inançı. Hepsinin ortak yanı Ali’ye ve onun Yol’una edep erkânına inanıyor olması. Hepsi Bâtınî İslam yolunda. Farklılıkları aynı ana babanın çocukları arasındaki farklar.
Bugün Şi’at-ü Ali inanç ayrımlarından sayıca önemli olanlarından bazıları şunlar:
a- Şia-i İmamiye : Caferilik veya Oniki imamcılık da denilen, 6cı İmam Cafer-üs Sadık’ın kurduğu, imamlara inanma ve imam sevgisine dayanan Şiiliğin çoğunluk mezhebi. Kuran’ın yaratılmış olduğunu öne sürmesiyle Ehli Sünnetten ayrılır. Bugün İran ve Irakta yaygındır. Hindistan ve Pakistan’da da Caferiye vardır. Kısmende Anadolu’da.
b- İsmailiyye : 6cı İmam Cafer-üs Sadık’ın erken ölen oğlu İsmail’in öğretisi yolunda giderler. Şekilci din ölecek ve Gerçek din (Din-î Hak) onun yerine yeniden doğacak. Başka deyişle Bâtına (gizli olan «Sır»ra) ulaşmak için onu saklayan, görünmesine mani olan Zahir’in (diş görüntünün) bir kabuk gibi kırılması ve yok olması gerekir. Bugün değişik kollarıyla Orta Doğu, Hindistan ve Pakistan’da İsmailiyye tarikatları mensupları vardır.
c- Alamut radikal İsmailiyyesi: İmam’a Peygamberden daha fazla öncelik tanırlar. Her İmam bütün bağlantılara isyan edip baş kaldırıyor ve Hakk’la Bir olup zamanının «Sırrının sırrını» görüyor. Çok az da olsa Afganistan ve İran'da halen yaşatılıyor.
d- Arap Aleviliği (Nusayrilik): 9uncu yüzyılda Muhammet bin Nusayr tarafından kuruldu ve sonra Hüseyin bin Hamdan tarafından geliştirildi. Günümüzde Suriye, Filistin ve Güney Anadolu’da varlığını sürdürür. Temel inançı Hz. Ali’nin Tanrısallığıdır.
e- Melametiyye: (Kınayanların kınamasından çekinmeden doğru yolda, Hakk yolunda yürüme) : 9cu yüzyılda Horasan’da çıkan Melamatilik kısaca en sade ifadeyle bir Nefs terbiyesinin adıdır. Toplumsal yaşamda her türlü gösteriden, böbürlenmeden ve güç isteminden kaçmayı önerir. Türkiye dahil Orta Doğuda halen bulunmaktadır.
f- Zeydiye: İmam Bâkır'ın kardeşi Zeyd b. Ali'in taraftarları onun yerine 5ci imam olarak kabul ediliyordu. Bugün Yemen'deler;
g- Allavi: Alevilere çok yakın. Suriye'de halkın %10 teşkil ediyorlar. Lübnan'da da bulunuyorlar.
h- Dürzi: Fatımi halifesi Al-Hakim'den etkilenmiş Muhammet al-Darazi'nin geliştirdiği yol.Lübnan'da halkın % 8'i, Suriye'de ise %4'ü
i- Alevi : Anadolu’da Alevilerin tarihsel, dinsel ve kültürel iki kaynağından biri Maveraünnehir’den gelip Horasan, Gilan ve Deylem’den geçerek gelen Oğuz Türkleri diğeri ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu dahil Orta doğuda geniş alanda yerleşik kürt aşiretleridir.
j- Bektaşi: Anadolu Aleviliğininde 1239-40 Babaî isyanından sonra Bektaşlu oymağının başı ve dini önderiliğini alan Hacı Bektaş Veli, 13. yüzyılda önemli bir Veli kişiliğiyle öne çıktı. Anadolu’da etkili olan Yesevilik, Kalenderilik, Haydarilik, Ahilik ve Babailik gibi akımlarından beslendi ve Hacı Bektaş’ın 1275 te Hakk’a yürümesinden sonra Alevi boy ve aşiretleri ve Ahiler arasında Kadıncık Ana ve Abdal Musa tarafından yayılmaya başlasa da yavaş yavaş bir tarikat şeklini aldı. 1501 de Balım Sultanın yeniden yapılandırmasıyla Osmanlı devrinde önemli rol oynamıştır. 1826’da Bektaşi tekkeleri Yeniçeri Ocağı’dan hemen sonra kapatıldı. Ama daha sonra açılarak günümüzde hala Türkiye ve Arnavutluğa kadar Balkanlarda canlılığını mühafaza etti.
Ayrıca İslamın ilk yüzyıllarına baktığımızda Buveyhiler, Karmatiler, Hamdaniler Şiiliğin kurumsallaştığı dönemdeki önemli devletlerini kurudular. Buveyhiler, Bağdat’taki Şia’nın İmamiye koluna destek verdiler. Fatımiler Kuzey Afrika’dan Horasan, Afganistan ve Maveraünnehir’e kadar ulaşan İsmaillilerin destekçileriydi.
İsmâilî akımının ve 9uncu asırdan itibaren Horasan’da gelişen kuru zühde (asetizm) önem vermeyen ama cezbeci (ekstatik) tasavvuf mektebi Melametilikten esinlenerek gelişen Kalenderîlik, Yesevîlik, Haydarîlik ve hatta Vefaîlik tarikatlarının (Allah’a ulaşmak arzusuyla tutulan yolun) etkisiyle gelişti. Bu etkide tarikat dervişlerinin arapca değil de türkçe konuşmaları büyük rol oynadı.
a- Kalenderîler: 10.cu yüzyıldan beri Horasan Melâmetîliğinden kaynaklanan büyük Sufî akım. Sonradan Cemaleddîn-i Sâvi tarafından yapılandırıldı. Şehirlerde toplumsal kuralları, Sünni İslamî kaideleri göze almayan tavırları yüzünden iyi karşılanmayan Kalenderiler Türkmenler arasında çok yaygındı;
b- Yeseviler: Horasan Melâmetîliğinden ve İsmailiyesinden türeyen bir Türk tarikatı. Hâce Ahmed-i Yesevî (öl.1167) tarafından kuruldu. Konar-göçer Türk boylarının sosyo-kültürel yapısına uyarlanmış ve eski Türk inanç ve gelenekleriyle karışmış sade, basit ve pratik yapılı bir tarikat. Baba, Dede veya Ata unvanlı dervişler İslamî inançları sathî ve basit bir biçimde yorumlayarak müritlerine sunuyorlardı. Vahdet-i Vücut felsefesinin derin ve karışık fikirleriyle ilgisi olmamış, sade ve içten bir tasavvuf haline gelmiştir. Kuş donuna girmek, taşları ve kayaları harekete geçirmek, ejderha öldürmek gibi inanç motiflerini Orta Asya’dan Anadolu’ya taşıdılar.
c- Haydarîler: 13.cü yüzyılda Anadolu’da en faal tarikat. Yeseviliğin Kalenderilikle karışımı. Kurucusu Kutbettin Haydar (öl. 1221). Mühtemelen hem Kalenderilere hem de Yesevilere yakın olduğu için zamanın tarihçileri fazla bilgi vermiyor. Ama 15ci asırda bütün Orta Doğuda yaygın;
d- Vefailer: Tâcu’l Arifîn Seyyid Ebü’l-Vefanın tarikatı. 1240 Babaî İsyanında çok önemli etkileri oldu. İlk Osmanlı Beyleri Otman ve Orhan Beyler de Vefaî şeyhi Edebalinin müritleriydi.
2- Sünni İslam (Ehl-i Sünnet):
Bu yorumda “Vahiy” (Bir düşünce ya da buyruğun Tanrı tarafından Peygamber’e ilham edilmesi) Hz. Muhammed’in Hakk’a kavuşmasıyla sona erdi. Kur’an’a ve Şeriat kurallarına harfine uygun yeni yorum getirmekten, tapınma biçimlerine, dinsel görevlere özel bir düzen vermekten öteye bir değişiklik getirilemez.
a- Fıkıh (şerîatın usul ve hükümleri) mezheplerinden en önemlileri:
Muhammed zamanında 632 de Hakka yürümesine kadar İslamda, bugünkü anlamda, şeriat yoktu ama arap örf ve adetleri hakimdi. Gayet tabii Kur’an’daki nadir ve basit kaidelere de geçerliydi. Tereddüt halinde Muhahammed’e ne yapılması gerektiği sorulurdu. Şeriat kaideleri üç asır boyunca tartışmalarla geliştirildi. Kur’an dışında peygamberimizin yaşantısını (Sunna) temel alan doğruluğu tartışmalı hadisler şeriatın bel kemiği oldu. Benzetme ile alınan kararlar veya topluluğun uzlaşmaya vardığı (ijmâ) kararlarda şeriatın yapılanmasında etkili oldu. İslam hukuku üzerine çok değişik görüşlerin ortaya çıkmasından sonra 9ci asırda aşağıdaki dört mezhebin kalmasına karar verildi:
1-Hanefî (Sünni Türklerin çoğunlukla benimsediği fıkıh mezhebi). İran kökenli Abu Hanife al-Numan ibn Tabit'in (699-767) belirlediği yol. Benzetme ile alınan kararlara önem verdiler. Herşeyden önce insanî değerleri ve zayıf olanların korunmasını öne çıkaran görüş. Bugün sunni müslümanların %50sinin seçimi.
2-Malikî. Malik ibn Anas al-Asbahi'nin (713-795) kişisel görüşle toplumsal fayda arasında denge kuran bir yorum. Hadislerin harfine olduğu kadar yerel değerlere de önem verir. Magrep ve İspanya’da Endülüs bölgesinde yaygındı.
3-Şafiî. Muhammet ibn İdris al- Şafi'nin (767-820) bazı islam hukuki kaidelerini zamanının olaylarına uyumlayan bir görüş. Hadislerin üstünlüğünü sağladı ve benzetme düşüncesini de açık kurallara bağladı.Türkiye’de Kürtlerin çoğunluğunun mezhebi. Mısır ve Hint Okyanusu sahillerinde yaygın.
4-Hanbelî. Ahmet ibn Hanbal'in (780-855) şeriatın Kur’an’ın harfine uygun çok katı bir şekilde tatbik edilmesi görüşünü savunuyor. İnsan düşüncesini ve benzetme yolunu red eden yol. Bütün yeniliklere karşı.
b-İnanç (itikadî) mezheplerinden, Kelâm ve Tevhîd farklılıklarına göre en önemlileri:
1- Ashab-ı Hadis'ın devamı bugünkü Vahabi ve Selefi: Kur’an-ı Kerîm ne söylemişse, akıl ve görüşü arka plana alarak, öylece kabul ederler (Bugün «Müslüman Kardeşler»in ve Suudî Arabistanlı Vahabilerin yolu).
2-Mütezelliye: Ashab-ı Hadis'in tam aksine, Kur’an-ı Kerîm’in anlaşılmasında kişilerin sorumluluğuna ve akıl ile seçim özgülüğüne önem veren yol.
3- Eş’ariyye: Sünni İslamdaki Selefiyye ile Mutezelliye uç görüş arasında dengeyi bulan en yaygın orta yol.
4- Mâturiddiyye: Sünni Türkler için çok önemli olan Semerkand’ın Matürid köyünde doğmuş, Hanefi imam, Türk alimi Ebû-Mansur-î Matüridî’nin (öl.944) geliştirdiği Eş’ari muhafazakarlığını tenkit eden ve onlarla Mutezelliye görüşü arasındaki mezhep.